Yol Kaderin, Yolculuk Tercihindir / Zeren

Tanyeri kim bilir kaç milyonuncu kez ağarmak üzereydi. Kızılın en güzel tonları mükemmel bir
sanatçının fırça darbeleriyle gökyüzünü süslerken insanın ruhunu adeta mecburi huzura davet ediyordu.
Kızılın mavi ile birleştiği çizginin keskinliğine şaşırdı, her zaman böyle olmazdı. Mavi esirgemişti bu sefer
geniş gönüllülüğünü ,sınır çizmişti kırmızı ya. Kim bilir ne geçmişti aralarında. Kuşlar her sabah olduğu
gibi çok şımarıklardı bugün de. Kovalamaca oynayıp duruyorlardı gökyüzünde. Hiç mi sabah mahmurluğu
yaşamıyorlar diye düşündü. Ağırbaşlı, kocaman, pofunduk bir bulut en tepede sanıyordu ki kuşları
izliyordu. Apayrı bir memleketti şu gökyüzü, apayrı bir ülke. Ne güzel, ne temiz.
Otobüs ilerledikçe geride bıraktı kuşları ve bulutu. Derin bir nefes aldı ,başını otobüs camından
çevirirken. Gözlerini kapadı , yeniden derin bir nefes… Öylece kaldı. Henüz bilinciyle veda edip uykuya
dalmaya hazırlanıyordu ki yanında oturan genç kızın içli içli ağlama sesini duydu. Gözünü açmadan
dinledi bir müddet. Çoktandır mı ağlıyordu , fark etmemişti yoksa şimdi mi başlamıştı ağlamaya
anlayamadı. Sorsa mıydı , görmezden mi gelseydi bilemedi. Bir müddet daha bekledi ,genç kızın
ağlamaları hıçkırık seslerine dönüşmeye başlamıştı. Açtı gözlerini, göz ucuyla kızı süzdü. “Ben ne
yapabilirim ki ” diye düşündü ama hiç sormamayı, hiç müdahale etmemeyi de vicdanına sığdıramıyordu.
-Affedersiniz, iyi misiniz?
Genç kız hiç istifini bozmadan ağlamaya devam etti. Belki de duymadı beni diye düşündü. Sesini biraz
daha yükseltti:

Hanımefendi iyi misiniz? Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?
Ses yoktu kızdan.
Yan taraftaki tekli koltukta oturan yaşlı kadın gözlüklerinin üzerinden bakarak homurdandı:

Duymaz kızım seni, baksana kulaklık var kulaklarında.
Fark etmemişti gerçekten . Öyleyse, bir şey demeye gerek yoktu.
Yaşlı kadın önüne dönerken yüksek sesle homurdanmaya devam etti:

Boş ver kızım, hayatta her istedikleri olup biri olmayınca böyle şımarıklık yapıyorlar işte bu devrin
çocukları. Şükür yok kızım. Şükür yok.
Cevap vermeye niyeti yoktu ama ön koltukta oturan kızıl saçlı kadın atarlı bir tavırla yaşlı kadına döndü:
-Teyze nereden biliyorsun şükürsüzlüğünü, şımarıklığını? Vallahi teyze sizin bu bağnaz zihniyetiniz
yüzünden rahat yaşayamıyoruz hayatta. Hep bir ön yargı, hep bir peşin hüküm. Bitmediniz gitti. Dinden
soğudum sizin yüzünüzden yeminle.
Yaşlı kadın hafiften ürkmüştü ama cevap vermekten de geri kalmadı.
-Aa üstüme iyilik sağlık ,rahat yaşa kızım sana ben mi yasak koyuyorum?
Yeniden homurdanarak camdan dışarı baktı:

-Neymiş dinden soğutuyormuşum şu haline bak ,senin dinle diyanetle zaten alakan yok belli.
Kızıl saçlı kadın son söylenenleri duymamıştı. Tam ikisi de sustu diye ağlayan kıza odaklanacakken bu
sefer yaşlı kadının önünde oturan iyi giyimli güleç yüzlü, tesettürlü genç bir kadın söze karıştı bu sefer:
-Yanlış anlamazsanız bir iki şey söylemek istiyorum size hanımefendi. Yani başkalarına bakarak dinden
soğuma konusu sizi vicdanen sorumluluğu başkalarına yükleyerek rahatlatabilir ama mesuliyetten
kurtarmaz biliyorsunuz değil mi? Allah’a yine de hesap vereceksiniz hatırlatayım dedim.
Mesele nereye gelmişti böyle genç kızın ağlamasından? Ortam gittikçe geriliyor, yolcular birer birer
muhabbete dahil oluyordu. Kızıl saçlı kadın muhatabına küçümser bir bakış bıraktıktan sonra yüzünü ona
hiç dönmeden cevap verdi:
-Sağ ol canım ,size hesap vermek zorunda olmayayım da Allah’a veririm ben hesabımı, sen merak etme.
Bak yine ön yargı, Allah hesap sormayacak, belki affedecek beni nereden biliyorsun?
Şimdi sıra kimde diye düşünürken arkasındaki koltukta oturan kadının boğazını temizler gibi
öksürdüğünü duydu. Belli ki konuşmaya hazırlanıyordu. İki koltuk arasından kadını hızlıca göz ucuyla
süzdü. İçi rahatlamıştı. Ne kadar olgun görünümlü bir kadındı. Söyleyecekleriyle tartışmayı nihayete
erdirebilirdi. Kadın herkes duyabilsin diye sesini epey yükselterek konuşmaya başladı:
-Arkadaşlar sakin olun .Ben bu konularda epey tecrübeli ve sizden daha çok bilgi sahibi biriyim. Az
kitap okumadım ve yaşamımda da okuduklarımı hep tatbik etmeye çalıştım.
Olgun görünümünden bu denli ego kokan ifadeler duymak anlık hızla beklentilerini hayal kırıklığına
çevirmişti bile. Kadın devam etti konuşmasına:

Bakın yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de diyor ki: “Muhakkak ki sen pek yüce bir ahlak üzerindesin”. Ve
bence…..
Ayetten sonrasını dinlememişti . “Ve bence” ile başlayan bir cümle elbette kendince yorumlarla devam
edecekti diğerlerininki gibi. Aslında kendisinin de vardı bir iki fikri. Söylese miydi acaba? Kimse dinlemez
ki beni diye düşündü. Hay Allah, yanındaki genç kız da hiçbir şeyden habersiz yüzünü elleriyle kapatmış
ağlamaya devam ediyordu.
Başka bir kadın konuşmaya başlamıştı bile:
-Efendim ne alakası var? İnsanlık , ahlak, vicdan dinden bağımsız ama dinin desteklediği şeyler. O
zaman sizin bakış açınızla Müslüman olmayan ya da dindar olmayan herkes ahlaksız. Olur mu öyle şey
canım?
Artık konuşanları takip edemiyordu. Herkes ne kadar da çok şey biliyordu. Ve herkes Allah adına
konuşmayı ne kadar da çok seviyordu böyle. Allah elbette affedecek diyenle Allah cezalandıracak diyen
,çok bağnazsın diyenle ,insan dinini böyle mi yaşar diyen birbirini ön yargılı olmakla suçluyordu.
Karakterlerine ,yaşamlarına , isteklerine hatta günahlarına göre şekillendiriyorlardı din anlayışlarını.
Hafiften ürktü. Kendini bu kadar fikrin ve bu kadar insanın içinde yalnız hissetti. Oturduğu koltuğa iyice
gömdü kendini. Sesler artık uğultu şeklinde geliyordu, herkes konuşuyordu. Bıraktı dinlemeyi. Kalbi ne
diyordu, bakmak istedi, elini kalbine koydu. Tüm bu konuşulanlardan sonra Allah’ı düşündü. Hissettiği
şey muazzam bir sevgiydi. Kimin ne kadar sevdiğine bakmadan ,ölçmeden ,kıyaslamadan, ne kadar itaat
ettiğine ,ne kadar fazla veya eksik yaşadığına, en çok kendine bakarak, en çok kendi içinde yaşayarak ve
çok korkarak hissettiği sevgiydi. Öyle güzel bir sevgiydi ki sevgisini bile sevdi. İçindekine odaklandıkça

uğultuları duymamaya başlamıştı. Sadece genç kızın ağlama sesini duyuyordu. Yalnızlık duygusunun
hafiflediğini fark etti. Allah’ı hiç olmadığı kadar yakınında hissetti. O biliyordu her şeyi ,neyin yetip
yetmeyeceğine O karar verecekti. İnsanlar değil . “Çaba” . Belki sadece çaba gerekti. Allah büyüktü ve
daha da büyüdü kalbinde. Yarattıklarının kendini anlamaması Onu anlaşılmaz yapmıyordu. Ne
muhteşemdi her şeyi bilmesi, ne muhteşemdi kalbine gelmesi, kalbine dolması. Gayri ihtiyari, “Rabbim
seni çok seviyorum” diye fısıldadı. Aynı anda kızın ağlamayı bırakıp kendine baktığını fark etti. Hatta
diğerlerinin de. Eyvah! Yoksa fısıldamamış mıydı? Bağırmış olamazdı herhalde. Yanındaki kıza yeniden
fısıltıyla:
-Çok ağladınız, yardımcı olmak istedim ama duymadınız beni.
Genç kız şaşkınlıkla bakmaya devam ediyordu.
-Kim ,ben mi ağlıyordum? Hayır ,ben hiç ağlamadım ki.
Şaşırma sırası kendisine gelmişti.
-Nasıl olur , gözleriniz sizden bağımsız ve habersiz ağlıyor olamaz ya . Bakın herkes şahit.
Sonra etrafına baktı. Bir tuhaflık vardı her şeyde, kendisine bakan insanlarda. Korkuyla ayağa kalktı .
Ylcuların tamamı kadındı, hatta çocuklarda … Bir tane erkek çocuğu bile yoktu. Gözlerini korkuyla sonuna
kadar açtı. Ve dahası bütün yüzler kendi yüzüydü: Kızıl saçlı kadın, yaşlı teyze ,örtülü genç… Hepsi ama
hepsi kendi yüzüydü. Yanındaki genç kıza baktı aniden, o da kendisiydi. Dehşete düştü, şimdiye kadar
nasıl fark etmezdi. Kendini panik ve dua ile koltuğuna gömdü tekrar. Gözlerini kapatıp dua etmeye
devam etti.
Bir elin koluna dokunduğunu hissedince sıçrayarak açtı gözlerini. Duaya devam ediyordu dudakları.

Hanımefendi iyi misiniz? Uyandırmak istemezdim ama çok inliyordunuz. İyisiniz değil mi?
Yanında oturan genç kızdı uyandıran. Önce hiç konuşmadan saniyelerce kızın yüzüne baktı, sonra
derin bir nefes aldı, içi rahatladı.
-Çok teşekkür ederim ,iyiyim sağ olun.
Sonra başını cama çevirdi. Gördüğü kendi içindeki çoklu kişilikler ,susmayan seslerden ibaretti . Aslında
insan da gökyüzü gibi kocaman bir memleket ,kocaman bir ülkeydi. Yeniden derin bir nefes aldı.
Gökyüzünün mavisi kızılıyla çoktan barışmıştı.

Dimağıma eziyet mi düşünmek
Uyumak ister bedenim.
Değil değil , beni dinlemez ben
Seni düşünmek isterim.
Yoksa uyku sandığım arzu
Ölüm mu canı tenden alan.

Cismim ölse ne kâr
Ben bakiye ermek isterim.

Nârıma bir damla su gerek aziğım
Yolcuyum alem -i ervaha
Ahde vefa boyun borcu gerek
Andı unutmayacak bellek isterim
Uslanip dize gel ey nefs
Ki zaman kalmadan eyvaha
Taşınmaz eziyet omuzlarımda cürmüm
Affedilmek isterim.

Değer mi cihan hazinelerine
Senin cemalini görmek
Huzur-u pakine ulaşmak niyetine
Burak isterim.
Budur dünya mefkurem
Değil sefasını sürmek.
Ki değilse Burak
Sürünerek kapına varmak isterim

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *