İkinci Şans Mümkün Mü? / Osman Nuri Hoşdoğdu

Neden olmasın dediğinizi duyar gibiyim. Ben de öyle dedim ve çevremi gözlemlemeye başladım. Gördüm ki vazgeçemediğimiz ne çok şey vardır hayatımızda. Olmazsa olmazlarımız. Zannederiz ki onlar olmazsa, nefes alıp vermek anlamsızlaşır. Bu kimi zaman bazı alışkanlıklarımızdır, kimi zaman sevdiklerimiz, kimi zaman da sahip olduğumuz maddi gücümüzdür. Sonumuzu hazırlasalar da cesaret gösterip nedense bunlardan kurtulmayı göze alamayız.


Muhteşem bir sanat eseri olan tabiat, almasını bilene birçok konuda ders veriyor. Hani hatırlarsanız ne demişti asrın beyin yapıcısı. “ Kendisine bir arpanın bir yıl yettiği karınca sırf hırs gösterdiği için ayaklar altında gezerken hizmet gayesiyle yaratılan arı bu şükrüne karşılık başlar üstünde gezer durur.”


Okuduğumda beni derin düşüncelere sevk etmişti bu bakış açısı. Aslında görmesini bilsek ne asırlar var “Hayvanlar Dünyası”nda. İsterseniz bu sırlı dünyaya kapı aralayıp Albatros’un gizemli ve ilginç dünyasına bir göz atalım. Bakalım bizler birer insan olarak bu görkemli kartalın başarısına ne kadar yakınız? Ve zafer uçuşumuzu gerçekleştirecek kadar acaba cesaretli miyiz?


Albatros, onu dizayn edenin bir lütfuyla kuş türünün uzun yaşayan bir çeşididir. Bu görkemli kartal, Atmacagiller (Accipitridae) Familyasından Aquila ve Hieraeetus cinsini oluşturan kuş türlerinin ortak adı olup kuş türleri içinde en uzun yaşayanlardandır. Kanatları ve kuyrukları geniş, bacakları tüylü bu iri yırtıcılar 2-3 yılda ergenliğe ulaşırlar. Semada Sani’nin eşsiz sanat harikasını temaşa ederken sıkça dönerek yükselirler. Belirgin parmakları daima yukarı kıvrılır. Genel olarak ormanlar da ve dağlarda yaşarlar. Kaya girintilerinde ve ağaçlarda yuva yaparlar. İlginç bir özelliği vardır bu gökçek kartalın. Albatroslar daima tek eşlidir. Ömürlerince asla eş değiştirmedikleri gibi her yıl aynı yuvayı kullanırlar. Yuvaları kolay ulaşılamayacak yerlerdedir. Yuvaya bıraktıkları bir ya da birkaç yumurtanın kuluçka dönemi altı-sekiz hafta sürer. Yavrular yavaş gelişir ve ancak üç ya da dört yaşına giren kartalların erişkinlere özgü tüyleri çıkmaya başlar.


Ömürleri yalnızca birkaç saat süren kelebeği düşününce 70 yıla kadar yaşayan Albatroslar’ın eriştiği lütfun kıymeti daha iyi anlaşılacaktır. Ancak bu gökçek kartalın bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken geçmesi gereken bir dönemeç, hakkını vermesi gereken bir imtihanı vardır. Alabildiğine zorlu ve tahammülfermadır bu sınanmışlık süreci.


Albatrosun yaşı 40’a dayandığında pençeleri sertleşerek esnekliğini yitirir. Artık o
beslenmesini sağladığı avlarını pençeleriyle kavrayamaz hale gelmiştir. Gagası uzunlaşıp göğsüne doğru kıvrılır. Yaşlı kanatları ağırlaşmış ve ağır vücudu taşıyamaz hale gelmiştir. Bu kadarla kalmaz, tüyleri kartlaşmış ve kalınlaşmıştır. Artık Albatros’un uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla görkemli kartalın önünde iki yol belirir. Ölüm veya yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüslemek.


İşte tam da burada sevk-i ilahi devreye girer. Ölümü bekleyen kuş kendisine fısıldanan ilhamla harekete geçer. Yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Albatros bir dağın tepesine uçar ve bir kaya ovuğundaki yuvasında – artık uçmasına gerek olmayan bir yerde beklemeye duracaktır. Zamanın çıldırtıcılığına karşı sabırdır ona düşen. Uygun yere otağını kuran Görkemli Kartal, gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. Öyle ki bu sert darbeler sonunda gaga yerinden sökülür ve düşer. Zavallı kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekleyecektir. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söküp çıkarıp atar. Tıpkı dervişlerin erbain çıkarmasını andıran bu sürecin devamında yeni pençeleri
çıkan Albatros bu kadarla kalmayacak, eskiden kalma tüylerini de yolmaya başlayacaktır.


Ne demişti Mevlana?


“Her gün bir yerden göçmek ne iyi. Her gün bir yere konmak ne güzel


Donmadan, bulanmadan akmak ne hoş. Dünle beraber gitti cancağızım,


Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım. ”


5 ay süren çile ve yeniden doğuş sürecinden sonra Albatros, kendisine 25 veya daha uzun süren bir ömür bağışlayana şükretmek için kanatlanır. Artık o sınanmışlığın hakkını vermenin muştusuyla yeniden doğuş uçuşunu tüm görkemiyle yapmaya hazırdır.

Bu bize uzleti, çileyi hatırlatır. Bütün dinlerde uzlet uygulaması değişik sembollerle karşımıza çıkar. İnsanın imanda derinleşmesi; olgunluğa-kemale ulaşması adına böyle bir ortama ve zamana ihtiyacı vardır. Kim bilir Yüce Yaratıcı Albatros’un kimliğinde bize bu mesajı vermek istiyordur. İnsanlardan, toplumdan uzaklaşma hayat boyu olmamalıdır ancak. Uzlet bir varış yeri değil bir konaktır. Tıpkı kabrin geçici bir mekân olması gibi. Ramazan ayında itikâfa çekilme (son on günü ibadethanede yatıp-kalkma) gibi anlamlı ve belli bir müddetle sınırlanmalıdır.


Peki, böyle bir çekilme, uzaklaşma biz insanoğluna ne kazandıracaktır. Geri durma ve uzlet sonucunda insan içinden çıktığı topluma döner ve kazandığı manevi birikimi halkın içinde pratiğe aktarır. Diğer insanlarla müzakere, istişare ve tebliğ anlamında paylaşır. Dahası bu çileli ve tahammülfersa tecrübe insanı kibir ve dengesiz davranışlardan uzaklaştırır. Yani uzlete çekilme, aileden ve imtihanlardan bir kaçış değil, kendine gelme, yenilenme, enerji toplama ve potansiyel keremli varlık olma şuuruyla hareket edebilme sanatıdır. İnsanın günlük hayat içindeki alışkanlıklar, rutin işler ve kısır döngüden bir anlık sıyrılması, kendine gelmesi, geçmişini sorgulaması ve gelecek adına hayırlı planlar kurması için böyle bir tecrübeye ihtiyacı vardır. Tabiat içindeki hayat insanın yeryüzü ve gökyüzüne bakarak tefekkür etmesine imkân hazırlarken onu diğer canlılara karşı daha duyarlı hale getirir. Issız mekân içinde aslında yalnız olmadığını fark eder. Sessizliğin sesini ve ihtişamını duyar. Hele de uzlet insanın dua, tesbih ve zikirle kendini yenilediği ve bulduğu bir yerdir ki gerçekte ölmeden önce ölebilmenin alıştırmasının yapılabildiği bir mekândır.


Bizler birer albatros değiliz. Ancak kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız. Kim bilir belki de bu bize altın tepsi içinde sunulan son bir fırsattır. Zafer uçuşunu gerçekleştirmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan ve anılarımızdan kurtulmak zorundaysak eğer, neden kendimize bu fırsatı vermeyelim? Tövbe gözyaşlarıyla arınıp Rıza dairesinde yapacağımız amellerle hem geçmişteki hatalarımızdan kurtulacak hem de yeniden doğuşumuzun getireceği muhteşem dinamizmden ve metafizik gerilimden beslenebileceğiz. Ne dersiniz, denemeye değmez mi?


Osman Nuri HOŞDOĞDU

7 thoughts on “İkinci Şans Mümkün Mü? / Osman Nuri Hoşdoğdu

  1. Şeytanın bile ümit beklediği bir inanç sistemine bağlıyız. Bir köpeğe su verdiği için cennete giren kadın hikayesinden sonra okuduğum en ümit verici hikaye oldu. Devamını hararetle bekliyoruz efendim.

  2. Üstat Necip Fazıl’ın dediği gibi ceketimizin astarında kaybettiğimiz Hikmeti anlattığınız hikayeyle yeniden bulmanın keşfini hissettim. Yepyeni hikayelerinizi hasretle bekleyeceğim. Lütfen devam edin zira Kalemin kırık olduğu yerde kan damlar.

  3. Ne çarpıcı bir yaklaşım. Bayıldım hikayeye. Şimdi yaşama ait inancım ve umudum güçlü. Sağ olasınız. Bu si,teye de böylesi güzide yazarlarla bizi buluşturduğu için minnettarım.

  4. hocam hikayelerinizin bağımlısı oldum. ben bir Çanakkale rehberiyim. izniniz olursa bu hikayenizi kafile gezilerinde okumak istiyorum. çünkü bir şey fark ettim, Çanakkaleye gezenler yolculuk bitince bana şöyle diyorlar. “Ben artık her şeye farklı bakmaya başladım. adeta yeniden doğdum.” haklısınız Osman Nuri hocam, ikinci şans her zaman mümkün. teşekkürler

  5. Yazı bir ayeti hatırlattı. ” Kendinizi değiştirmedikce Allah sizi değiştirmez”. Kaleminize sağlık.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *