Bir Eylül Dertleşmesi/Editör Notu/Murat Emir

Merhaba dostlar. Cizlavet Eylül sayısına hepiniz hoş geldiniz.
Refik Durbaş’ın “yurduna uzak düşmüş bir şairin sesiyle çağır beni”
dizesini ödünç alarak farklı sanatçılardan alıntılarla harmanlanmış bir Eylül dertleşmesine sizi davet ediyorum:

Eylül deyince ardından hüzün gelir.

Hilmi Yavuz ustanın dediği gibi “yumağı çözülmüş yazın Eylüle emanetidir hüzün”. Yine aynı şiirde “hüzün ki en çok yakışandır bize, belki de en çok anladığımız” der ve biz de bir yüz görümlüğü gibi göğsümüze asarız hüzün kolyesini. “Yazın sonu şiirdir” diyen Haydar Ergülen gibi “bir gecede gidesi gelir insanın hazırandan Eylüle” ve diyesi gelir, “Şiirdir söylenir, yazdır biter.” Haziran biter, Temmuz biter, Ağustos biter.)
Kolay değil yazda kış ağrısı çekmeyi öğrenmiş insanlarız ve bunu en iyi Eylülde ayrılanlar anlamalıdır.

Eylül deyince ardından ayrılık gelir.

Sonuçta bir yaz ağrısıdır Eylül. Güz dibacesidir. Tanımlanmamış yalnızlıkların iyi tanımlanmış ayrılıklarla harmanıdır. Elbet barındırır tüm yaz ayrılıklarını da içinde.

“ömürlerini takarak
haksız sövgülerin mızrağına
dudaklarında
çağların dinmemiş hüznü
gittiler.” diyen Hidayet Karakuş’a ve

“ayrılıklar yurdunda açan bir çiçektin
 düşlerin gökkuşağı
 arkanda dağlar
 sana sormadan vurdular sevincini” diyen Arzu K. Ayçiçeğ’e insanın Ahmet Telli gibi haykırası gelir:

“Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
…..
tükürsek cinayet sayılıyor artık
ama nerde kaldılar, özledim gülüşlerini onların.”


Özkan Mert’in tabiriyle “dünyada çektirilmiş hiçbir resmi olmayan” insanlardır belki de bu gidenler.

Her ne kadar
“Ay kocaman at kara
Torbamda zeytin kara
Ah Bilirim de yolları
Varamam Kurtubaya”

dese de Federico García Lorca…

Eylül deyince ardından umut gelir.

Alpay 46 yıl önce “Eylülde gel” demişti, 18 yıl sonrasında ise “Eylülde gel demiştim” demişti ama artık çok geçti. Alpay 18 yılda çağrısına yenilirken 
 “Sorarlar saati kaç, sen sen diyorum
Yelkovanda kadranda seni görüyorum
Sular da kalır mı oksijenden mahrum
Titriyor nefesim yine, gel eylülüm ol”

diyen değerli şair Gökhan Bozkuş ise  “gel” diye çağırdığına Eylül olma payesini teklif ediyordu. Çünkü Mart fecr-i sadığıysa yazın, Eylül de fecr-i kazıbidir ki bu önerme fevkalade umut içermektedir.

Yahya Akengin’le dertleşmemizi bitirelim mi dostlar:

“Bazan bir hazinedir cevapsız sorulardaki sırlar
Dağ sularının suru yüzündeki yalnızlık
Kır çiçeklerine ne söylerse içimde o var
Unutma şairliğim, biz hep eylüllerde kucaklaştık
Düşsün, düşen yaprak solsun solan çiçek
İnletsin ıssız yöreleri bir yetim gibi sam yeli
Vedalaştığımız herşey yine bize dönecek (dilerim)
Bunları hatırlatır sonbaharın şefkatli eli
Ben hatırlarım hep, hatırlamalı insan
Yardan ayrılışların yürekte yeşerttiği duaları
Öyle başladığını ölümsüz efsanelerin
İliklere kadar işler hatırası mevsimlerin
Lakin eylüllerinki biraz daha derin”

One thought on “Bir Eylül Dertleşmesi/Editör Notu/Murat Emir

Leave a Reply to htckrmz83 Cancel reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *