Hava sıcak mı sıcak. İçimdeki kor gibi değil. Dertleşmeye ihtiyacım var. Hayatı yaşanır kılan ne güzel bir vesile iç dökmek. Adresim belli: Haydar Dede. Onunla söyleşmek deniz hissi verir bana. Belki de ikimizin deniz fıtratlı olmasından. Kendini sık sık kıyıya ve hatıralara atar, ferahlamak ister. Yine aynı adreste işte. Rengini menekşeden alan gözleri kısıki lakin kalp gözü ufukları aşıyor. Kulak kabartıyorum, dudaklarında bir nağme. “Ana ben gidiyom düşmana karşı”
Keşke girebilsem ruh dünyasına. Neler yaşamış, içinde ne fırtınalar kopuyor Allah bilir. Bir kalender derviştir nazarımda, eski zamanlardan kalma.
Uzun paltosunun cebine elini daldırdı. Bakalım kısmetimizde bugün ne var? Hava sıcak. Her zamanki gibi çıt yok etrafta. Palto mu desem sako mu? Sahi ne zaman yıkar, nerede kurutur?İlk giydiği gibi. Dile kolay tam yedi yıldır aynı elbise. Hiç mi kirlenmez, yıpranmaz; demirden sert granit kayaları aşındıran rüzgâr ona gelince süt dökmüşe mi döner?
Elini çıkardı. O minik şişeyi kokladı önce. Gözleri ufukta. Kim bilir kaç yıl önceye gitti yine.Tane tane konuştu. Zaten aynı cümleyi iki kez kurduğunu hiç bilmem. Öyle munis, öyle naif konuşur ki hemen ezberleyebilirsiniz. Dört yıldır kapısını aşındırdığım fakülteden değil, ondan öğrendim ben dilimizin inceliklerini. “Ana sütü gibi berrak, hayat kadar gerçek” dilimizi. Yaşayarak, heceleyerek, ilmek ilmek.
-Bunu babam verdi ölmeden önce. Bir Çanakkale gazisiydi. Diğerleri gibi onuruyla,
elbisesinin kiriyle öldü. Anzak askerini gömerken, kanıyla ıslanmış toprakla doldurmuş şişeyi. Yanındaki resmi kaybetmiş sonraları. Kim bilir Anzaklının ailesi o fotoğrafı çektirirken ne hissetti, derdi babam. Bir daha hiç gelmeyecek birine zamanı kâğıtta dondurup vermek nasıl bir duygu acaba?
Durdu, nefesini tazeledi. Esef doluydu. Hatıralar böyle değil midir? Yürekte değildir buğusu. Safrayı sarartır, yetmezse karartır. Şişeyi aldım. İçine nasıl sığdı bunca acı, bunca aşk, bunca hasret! İlerde benim de bir şişem olacak mı? “Belki, daha ölmedim.” Kelimeleri ayırıyordu bu sefer. Her zamanki gibi konuşturuyordu dilin esrarını.
-Ah Çanak kale ah. Yarısı yedi düvelin kanıyla dolu Çanak, yarısı İslam’ın son Kale’si. Türk’ün ateşle imtihanı. Bedrin değil Hendek’in devamı. İnsanlığın vahşete karşı son direnişi. Mazlumun zalimi, kölenin efendiyi, Musa’nın Firavun’u boğduğu modern Kızıldeniz. Tarihin aziz hatırası.
Sustu. Sözlerini hazmetmemi bekledi. Kahırlıydı. Kendime şaşırıyorum. Genç yaşıma rağmen taşıyabiliyorum bunca sırrını. Benden beklentisi var demek ki. Uzattığı şişeyi inceliyorum. Yüz yıllık emanet… Kan kokusu taze. Cevabını bile bile soracağım.Hiç gittin mi?
Gidilmez mi be evlat, elbet gittim. İnsan nasıl özlüyor bir bilsen. Hani Kâbe’den dönersin de
resimlerine bile bakamazsın ya öyle bir şey. Hintlinin Ganj’da yıkanması, Hıristiyan’ın kutsal
suyla vaftizi neyse bu topraklarda yaşıyorum diyenler için de Çanakkale öyledir.
Sözlerini tarttım. Şathiye mi, yok. Aşırı bir tepki mi, vallahi değil.
-Haftaya oradayız nasipse. Fakülteden beş otobüs gençlerle üç günlüğüne gideceğiz.
– Yeter mi ki. Babamın bir yılda bitiremediğini sen üç günde nasıl çözeceksin Yusuf’um.
– Sen demiyor musun Dede, damla neyse okyanus da aynıdır. Yeter ki damla yüklensin emaneti.
Acı acı gülümsedi. İşte bu yok mu beni örseliyor. Yetmiş üç yıllık ömrünü bir mimiğe
sığdırmak… Sahi nasıl başarıyor, bilemiyorum. Galiba, eski toprakları hiç anlayamayacağız.
Bam teline basmışım ki sesi dipten geldi.
-Yüz yıl önceydi. Kabil’in torunları Habil için oradaydılar.
Zaten hiç gitmediler ki. Yedi kıtadan toplanan Ebucehiller, hücum etti Muhammedin
ordusuna.
– Haklısın Yusuf’um. Büyük Tufandan sonra sürüp giden kavgada sadece isimler değişti.
Yoksa mazlum, mahkûm ve mağdurun kaderi hiç değişmedi.
– Başa gelen çekilir Dede. Kaderimiz buysa elden ne gelir? Kıyamete dek sürecekse bu telaş, kötülük asla bitmeyecek. Biz iyi insanların ise kan gıdamız, gözyaşımız katık olacak. Burnu açılıp kapanmaya başladı. Bütün havayı ciğerlerine çekecek sandım. Tarihi, yok yok insanlığı üç cümlede özetledi.
Babil’in asma bahçeleri ne kadar alımlıysa onu parçalayan Şeddat o kadar hoyrattı.
Hüseyin’in kanı kalbi kadar mübarekse ona suyu bile çok gören Yezid taş gibi katı. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz ki İslamın sesi bir kaşık suda boğulmak isteniyor.
Kumlara şekil çizmeye durdu. Üçgen mi desem beşgen mi? Yıldıza da benziyor. Remile vakıf olduğu aklıma geldi; gerçi elinde taş yoktu. Bir de tavsiye düşürdü. Bana mı yoksa tarihe mi, fark edemedim.
-Unutma evlat, huzurdan kovulan Azazil kendi bulamadığı huzuru sana da yaşatmayacak.
Dünyayı, sura üflenene dek insanoğluna Çanakkale yapmaya yemin etmiş bir kere.
Çare yok mu diye fısıldadım. İçim umut doluydu oysa. Geleceğe ümitle bakmak istiyorum ben. Alemlerin hatırına yaratıldığı o mahzun nebinin adı güneşin doğup battığı her yere ulaşacaktı nasılsa. Cevabı gecikmedi.
-Silahımız dua. Yaradan daima bizden yana.
Kalktım. Az da olsa rahatladım. Doğru ya “İnanıyorsanız üstünsünüz!” Artık gece boyu satırlar arasında vermek istediği mesajlara yoğunlaşacaktım. Ayağıma takılan taş kadar kafamdakini de sorma lüzumu hissettim.
-Hiç gitmediği halde Mehmet Akif, Çanakkale Destanını nasıl yazabildi?
Gülümsedi. Bu sefer bulutlanmış gözleri gri bir renk almıştı. Eliyle kalbime dokundu.
“Çanakkale içindeyse evlat, göze gerek yoktur.”
Osman Nuri Hoşdoğdu
Sizi geç keşfettik ama tam da zamanında buluştuk sizinle. Tüm hikayeleriniz çok farklı konulara değiniyor ancak aynı mesajı veriyorsunuz. Dağlardan tepelerden gelip de aynı okyanusta buluşan kaynak suları gibi yani. Acaba bugün hangi hikaye var, diye yol gözler olduk. Allah kaleminize güç kuvvet versin efendim. Her geçen gün hoyratlaşan ve çölleşen günümüz dünyasında böylesi vahalar doğrusu bize nefes aldırıyor. Ne diyelim kaleminize sağlık…
sıza sıza göl olur, akar akar, yol olur. Bir çağlayan olarak yanık gönüllere nefes veren hikayeniz için şükran kesira… Devamını bekliyorum…
Kıyamete dek sürecekse bu telaş, kötülük asla bitmeyecek. Demişsiniz. Rabbim bizi iyilik peşinde koştursun
Çok şiirsel , adeta şiir gibi bir hikaye. Yüreğinize sağlık…
Allah dostuna sormuşlar; Dünya, sizin için ne ifade ediyor ? Bir gün bitecek ümidiyle katlandığım yerdir, demiş.
Yazılarınız bunu hatırlatır cinsten.
Teşekkürler güzel yazılarınız için…
tek kelimeyle muhteşem. Çanakkale turisti olarak hiç böle bir bakış açısı görmedim. Yıllardır buralara gelen turistlere imrenirdim, neden bizim insanımız ihmal ediyor diye. Hamdolsun son zamanlarda gerçek değerini görüyor. Karar verdim gezdirdiğim her kafileye bu çarpıcı hikayeyi okuyacağım. Çünkü değerli yazarımızın dediği gibi ““Çanakkale içindeyse evlat, göze gerek yoktur.”
Tebrikler güzel hikaye. İnsana umut verici. Kaleminiz çok güzel.
Hikayesi ve yorumlaması güzel. Çanakkale zaten bambaşka. Kalemine sağlık.