İnsanın İsraf Edilişi / Derya Hekim

      Yabancısı olduğum sokaklarda dolaşmak benim için oldukça zahmetli bir iş. Yalnızlığımı yüzüme vuruyor sanki bu yabancılık. Korkuyorum biri bir şey soracak diye. Çünkü cevaplarken zorlanacağım. İçim büyük yıkımlarla dolu. Cevapsız milyonlarca soru aklımda. Hangisine takılıp cevap arasam, koca sahrada mecnun etmeye yeter beni. Korku dağlarımın kendiliğinden büyüdüğünü fark ettim. Anladım ki bunlar çocukluktan gelen gizil öğretilerden besleniyordu. Sokaklar; taştan, binadan oluşuyordu ama bana yabancı görünmek için her surete bürünüyor gibiydi. Çünkü yanılgılarım bunu gerektiriyordu. Şimdiye kadar ciddi bir korku yaşamamış, yaşadıklarımı da doğal kabul etmenin baskıladığı sancılar başka bir yerde ortaya çıkıyordu.  Korkular öyle çeşitli ve karmaşıklar ki yeryüzündeki insanların sayısını birkaç  milyona katlayabilir. Çünkü bir insan tek bir korkuya sahip değil.

      Peki ben neden korkuyorum? Dışarı çıkmak neden beni tedirgin ediyor? Buna sebep olan yabancı kalışım mı? Hayır hayır! Kesinlikle değil. Aksine koruyucu ve kucaklayıcı bir yerdeyim. Peki beni buna sürükleyen neydi? Cevabını bilmek isteyeceğimi hiç sanmıyorum. Ama cevap belliydi. Ah! Diye diye ince bir sızı kapladı içimi. Cevap belliydi, öğrenilmiş dışlanılmışlıktı bu apaçık. Nerden mi biliyorum?  Şöyle bir örnekle açıklayayım. Bu arkadaş edinmeye başladığımız ilk anlarımızdan başlayarak büyüyen bir ur. Daha okula başladığımız ilk anda farklılıkları fark ederiz. Ya kolayca ortama uyum sağlarız ya sessizleşiriz ve o sessizlikte boğuluruz ya da ortamın hâkimi oluruz.  Başka ihtimaller yoktur ya varsındır ya da yoksun. Daha ilkokul sıralarında bu acımasızlığı öğrenmiş olarak yaşarız. Çocuklar karşılarındakini harcamada tereddüt etmezler. Bu durum onların elinde daha tehlikeli hal alır. Fakat büyüdükçe  kaybolup yok olmaz da. Çıkar haline dönüşür ya da zamanla görerek kendini eğitip saklamayı başarır. Bu eğitim okulda verilmez. Karşılıklı ilişkilerde oluşan tepkilerle terbiye edilir.  Ama herkesin bilinçaltında bir yerlerde ötekileştirme korkusu yatar.  Bu öylesine acımasız ve zalimce bir duygu ki; kıskançlığı, kibri, haseti içinde barındırır. Saygı duyduğunu söylediği birini dişsiz kaldığı ilk anda yemek gibidir.

      Aslında her birimiz ötekiyiz bu koca dünyada. Bu kalıplaşmış zihniyetten kurtulamadıkça bu durum hiç değişmeyecek.  Biraz farklı olanı öteki ilan etmek bir tutku haline dönüştü içimizde. İnsanı insan olarak değerlendirmekten çok uzaktayız. Kaç yıl ingilizce eğitimi almışızdır. Kağıt üzerinde geçer notlarımız vardır. Ama konuşmak gerektiğinde geriliriz, korkarız, utanırız. Çünkü ötekinin bizi nasıl değerlendireceği önemlidir. Hani “El alem ne der.” diye bir put var ya. O yıkılmadıkça biz gelenek görenek başlığı altında israftan israfa koşarız. Ötekileştirilme korkusu işte tam da böyle bir put. Lakin bu  putun israfı insan. Belki de görünmez putların en büyüğü. İnsanı içten yer bitirir. Acziyetini itiraftan kaçmak için başka put yapar elleriyle. Çünkü duygusal yoksunluktan kurtulmanın başka yolunu bilmiyordur.

      Ötekileştirilmeyi öğrendiğimiz yaşamlarımızdan çıkabilsek göreceğiz ki insan diye bir kavram var.  Farklılıklarla öteki olmadan da yaşanabildiğini öğreneceğiz. Elbette her şeyin artısı kadar eksisi de var fakat bu ötekileştirmiyor insanı. Tıpkı “İnsan insan” diyen Fazıl Say’ın da dediği türden bir kabulleniş doğacak. Hem biz  bütün putları yıkmamış mıydık iman ederken! O zaman  neden görünmeyen ama varlığı ile her şeyimizi etkileyen putlar her geçen gün büyüyor? Ve neden iman üstünlüğümüzle gurur duyarken, imanımızın gerektirdiği gibi yaşamıyoruz? Başkalarına dil uzatma çirkinliğinden geri durmayıp üstünlük kibrini büyütüyoruz. Necip Fazıl’ın “Yol onun varlık onun gerisi hep angarya, yüz üstü çok süründün…”  dediği gibi kaldırmalı başımızı bakmalı, ebedi varlık sahibine dönmeli ve yıkmalıyız bu anlamsız putlarımızı.

Derya Hekim

One thought on “İnsanın İsraf Edilişi / Derya Hekim

Leave a Reply to Cizlavet Cancel reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *